Finlandiyada Her Yenidoğan Karton Kutuda Yatıyor
- Hasan Günel
- May 1, 2014
- 2 min read
Sebebi Finlandiya'nın yoksul oluşu mu?

Hayır, Finlandiya refah seviyesi bakımından dünyanın en iyi ülkelerinden biri.
Ama Finlandiya'da yoksul veya fakir ayrımı yapılmaksızın her bebeğe eşit şartlarda hayata başlama imkanı sunuluyor.
Kutunun içindekiler: Yatak, yatak örtüsü, alez, nevresim, battaniye, uyku tulumu / yorgan, beşik olarak da kullanılan kutu, kartulumu, şapka, eldiven yalıtımlı ve patik, penye, kapüşonlu elbise ve örme tulum, çoraplar, örme bere ve yelek, üniseks renk ve desenlerde tulum, romper takım elbise ve tozluk, kapüşonlu bornoz, tırnak makası, saç fırçası, diş fırçası, banyo termometresi, bebek bezi, krem, lif, uyku seti, fotoğraf albümü, diş kaşıyıcı, göğüs pedi ve prezervatifler.

Bu kutuyu alabilmek için ayrıca hamileliğin 4. ayında doktor kontrolüne gitmiş olmak gerekiyor. Yani içerik haricinde dolaylı olarak da bir kontrol sağlanmış oluyor. Kutuyu almayıp parasal yardım alanların oranı %5. Bu demektir ki Finlandiya'da hamilelerin en az %95'i 4. ayda doktor kontrolünden geçiyor. Finlandiya ayrıca dünya genelinde, en düşük bebek ölüm oranlarına sahip ülke.
Kutunun içeriği son derece mütevazi ve hiç de maliyetli değil, ama etkileri tartışılmaz. Eczacılar her kış defalarca sırtı, bacağı, beli açıkta bebeklerin, anne babalarını kucağında, hasta olduğu için eczaneye getirildiğine sonra da "Ya bizim çocuk hep hasta" diye sitem edildiğine şahit oluyor. Bebeğe tulum giydirmeyi dahi akıl edemiyor olabilirler. Zengini fakiri yok bu işin, öğrenmekle alakalı. Malzemeleri heralde hazır verince kullanmayı akıl ediyorlar.
Şimdi kalkıp da bu uygulamayı "Neden bizde yok" diyerek sitem malzemelesi olarak da kullanmayacam. Başka bir konunun altını çizmek istiyorum: standartlar.

Bir hastaneye giriyorsunuz son model analiz cihazları, bir diğerinde ise doktor hastanın karnına kulağını dayayıp teşhis koymaya çalışıyor. Birinde yoğun bakım hastalarının yakınları içeriyi kirletmemek adına kamerayla hastalarla görüşme yaparken bir diğerinde personel içerde kebap yiyor.

Turistler ülkemize gelince yemeklerimizi tadıyorlar, pide veya lahmacun yiyorlar ve sonra seçimlerimize anlam veremiyorlar, "bu kadar güzel yemek yapıyorsunuz neden D*****s'tan pizza alıp yiyorsunuz" diyorlar. Çünkü o pide bugün bize güzel servis edilirken aynı mekana yarın geldiğimizde çok yağlı, az pişmiş, yanık olabiliyor veya menüden çıkarılmış bile olabiliyor. Sürprizleri yaşamak istemediğimizde, risk almayıp fastfood'lara yöneliyoruz. Çünkü kendi restoranlarımızda bir standardımız yok. Oysa Somali'de de Mc.D******s'a gitseniz, NewYork'ta da gitseniz çok yakın tatlarla karşılaşırsınız. esasen pazarlanan ürünün kendisi değil bu standartlar. Menülerini ve tatlarını ezbere biliyoruz. Çünkü her restoranda, her şehirde aynı tadı tekrar tekrar alıyoruz.

Peki eczanelerde standartlar?
Biri güneş kremi satarken; diğeri satmıyor, biri ilaç satmıyorken; diğeri kozmetik satmıyor. Kimisi diş macunu ve fırçası bile satmıyor. Evet elbette içerik bölgeye ve semte göre değişir, değişmelidir de. Ama değişmeyen standartları da olmalıdır.
Eğer müşterinin almak istediği ürün sizin zaten standart olarak her eczanede sattığınız bir ürünse, ihtiyaç halinde aklına ilk olarak eczaneden almak gelecektir. Yani her eczanede Se***dyn marka diş macununu bulamıyorsa siz 3D lazer aydınlatmalı, ışıklı, kokulu stand da kursanız insanlar için bu markanın satış noktası olmayı başaramazsınız.
Satış ve pazarlama stratejilerini eczaneler bireysel değil toplu olarak belirlemeli ve acilen standartlarını ürün bazında ve sunulan hizmet bazında oluşturmalıdır.
Çok zengin olması gerekmiyor bu standartların, bakın bir "kutu" bile neler yapıyor...
Comments